IMF? ( AY EM EF? )
NO I AM NOT..
Ülkemizin IMF ile olan ilişkileri 1947 yılında başladı. İlk stand-by anlaşması ise 27 mayıs darbesinden 7 ay sonra yapıldı. O günden sonra IMF'ye bağımlı bir devlet haline geldik. Bilakis 2001 krizi ve öncesi döneminde IMF'den başka çare yoktu. Milletçe zor günler geçiriyorduk. Halk her gün isyan etmekte hatta artık başbakanın önüne yazar kasalar fırlatılmaktaydı. Daha da acısı merhum başbakan sayın Bülent Ecevit basına yaptığı konuşmalarda dönemin Cumhurbaşkanının kendisine fırça attığını halka çaresizce anlatmaya başlamıştı. İçten içe eriyorduk. Tek çaremiz IMF'den alınacak yüklü miktardaki borçtu. Tabi bu borcun bir de yaptırımları olacaktı. Ismarlama bakanlarla ısmarlama yasalar bunlardan birkaçıydı. Çaresiz olmamızdan mütevellid 23.5 milyar dolar borç alındı. Artık IMF'nin bir dediğini iki etme gibi bir lüksümüz yoktu. Her dediğini yaptıran bu kan emiciden kurtulmak kolay olmayacaktı...
İşler kötü gidiyordu. Repo faizi %760 lara fırlıyor, borsa sadece şubat ayında %18.1 değer kaybediyor, Türk Lirası devalüasyonla %40 değer kaybına uğruyordu. Bu süreçte 94,500 işyeri kapanmıştı. Tüm bunlardan sonra IMF ile birlikte Bretton Woods Sistemini oluşturan Dünya Bankası'nda görevli olan Kemal Derviş Türkiye'ye çağırılıyordu. Dünya Bankasında 22 yıl hizmet ettikten sonra ülkeye dönen Derviş, kabineye dışarıdan katılarak ekonomi bakanı yapılmıştı. Tüm umutlar artık Derviş'teydi. Kendince sıkı ekonomik önlemler alan Derviş, krizi en az zararla atlatmak için çaba sarfediyordu. Ama tek bir adamın başarabileceği bir iş miydi bu? Zaten kısa bir müddet sonra başbakan yardımcısı Devlet Bahçeli ile tartışarak istifa edecekti. Derviş'in belki yararı dokundu ama zararı da olmadı değil. Mesela bundan sonra, yıllarca, tüm Kemal'ler birileriyle tanıştıklarında 'ben de Kemal deeerrmişimmm' diyerek geyiğe bağlayacaklar, ve bu klişenin önüne bir daha asla geçilemeyecekti. Bu gidişe bir dur denilmeliydi. Ama artık çok geçti. Alın size Leyla ile Mecnun dizisinden bu olaya ve sürece ince bir gönderme :
Şimdi bu adam mı kurtaracak ülkeyi?
Dönelim IMF'ye bu kan emici ülkemizde 66 yılda 8 Cumhurbaşkanı ve 37 hükümet geçirdi. Son dönemde sıkı para politikaları, mali disiplin, bankacılık sisteminin denetimi ve TL'den altı sıfır atılması gibi operasyonlarla başarılı bir politika izleyen devlet 2008 de küresel ekonomik krize karşı IMF ile stand-by imzalamayarak olumlu bir adım daha atmış oldu. Bu arada bankacılık sisteminin denetimi derken kastettiğim BDDK'dır. Bunu da ilk gündeme getiren Kemal Derviş'tir. Yiğidi öldürdüm bari hakkını yemeyeyim. Neyse sonuç olarak 66 yıl sonra IMF ye olan borcumuzu bitirip borç veren ülke konumuna geldik. Ama bu namert IMF'ye fazla yüz vermememiz gerektiğini düşünmekteyim. Ayrıca IMF kundakçıları ( Jean Ziegler'in tabiri) sanırım artık yakamızı rahat bırakabilir. Bir daha Kara Çarşamba'lar yaşamamak ümidiyle sözlerime son verirken sizleri şu fıkrayla baş başa bırakıyorum :
Çobanın biri dere kenarında koyunlarını otlatıyormuş. Tam o anda, yanına bir Cherokee Jeep yanaşmış. Brioni gömlek, Prada ayakkabılar giyen, Ray-Ban gözlüklü ve Stefano Ricci kravatlı bir sürücü, aşağıya inip, çobana sormuş. Kaç tane koyunun olduğunu bilirsem, bana onlardan bir tanesini verir misin? Çoban, bir adama bir de koyunlarına bakmış; "Tamam" diye cevap vermiş. Genç adam arabasını park etmiş. Telefonunu bilgisayarına bağlayıp, bir NASA sitesine girmiş, GPS'ini kullanarak yeri taramış, bir database ve logaritma ile doldurulmuş 60 excel tablosunu açmış ve 150 sayfalık bir rapor basmış. Ardından, çobana dönerek; "Tam 983 adet koyunun var" demiş. Çoban da "Doğru" diye cevap vermiş, "Koyununu alabilirsin". Genç adam koyunu almış ve jeep'inin arkasına koymuş. Bu kez çoban genç adama dönüp; "Peki... Senin nerede ve ne iş yaptığını bilirsem, koyunumu geri verir misin?" diye sormuş. Adam da "Evet neden olmasın" diye yanıtlamış. Bunun üzerine çoban; "Sen IMF uzmanısın" demiş. Adam hayretle sormuş; "Nasıl oldu da bildin?" Çoban "Çok basit" diye cevap vermiş. "Buraya çağrılmadan geldin, bu bir. İkincisi benim bildiğim bir şeyi bana söylemek için benden bir koyunumu istedin. Üçüncüsüne gelince, bir ..oktan anlamıyorsun, çünkü köpeğimi aldın..
Ülkemizin IMF ile olan ilişkileri 1947 yılında başladı. İlk stand-by anlaşması ise 27 mayıs darbesinden 7 ay sonra yapıldı. O günden sonra IMF'ye bağımlı bir devlet haline geldik. Bilakis 2001 krizi ve öncesi döneminde IMF'den başka çare yoktu. Milletçe zor günler geçiriyorduk. Halk her gün isyan etmekte hatta artık başbakanın önüne yazar kasalar fırlatılmaktaydı. Daha da acısı merhum başbakan sayın Bülent Ecevit basına yaptığı konuşmalarda dönemin Cumhurbaşkanının kendisine fırça attığını halka çaresizce anlatmaya başlamıştı. İçten içe eriyorduk. Tek çaremiz IMF'den alınacak yüklü miktardaki borçtu. Tabi bu borcun bir de yaptırımları olacaktı. Ismarlama bakanlarla ısmarlama yasalar bunlardan birkaçıydı. Çaresiz olmamızdan mütevellid 23.5 milyar dolar borç alındı. Artık IMF'nin bir dediğini iki etme gibi bir lüksümüz yoktu. Her dediğini yaptıran bu kan emiciden kurtulmak kolay olmayacaktı...
İşler kötü gidiyordu. Repo faizi %760 lara fırlıyor, borsa sadece şubat ayında %18.1 değer kaybediyor, Türk Lirası devalüasyonla %40 değer kaybına uğruyordu. Bu süreçte 94,500 işyeri kapanmıştı. Tüm bunlardan sonra IMF ile birlikte Bretton Woods Sistemini oluşturan Dünya Bankası'nda görevli olan Kemal Derviş Türkiye'ye çağırılıyordu. Dünya Bankasında 22 yıl hizmet ettikten sonra ülkeye dönen Derviş, kabineye dışarıdan katılarak ekonomi bakanı yapılmıştı. Tüm umutlar artık Derviş'teydi. Kendince sıkı ekonomik önlemler alan Derviş, krizi en az zararla atlatmak için çaba sarfediyordu. Ama tek bir adamın başarabileceği bir iş miydi bu? Zaten kısa bir müddet sonra başbakan yardımcısı Devlet Bahçeli ile tartışarak istifa edecekti. Derviş'in belki yararı dokundu ama zararı da olmadı değil. Mesela bundan sonra, yıllarca, tüm Kemal'ler birileriyle tanıştıklarında 'ben de Kemal deeerrmişimmm' diyerek geyiğe bağlayacaklar, ve bu klişenin önüne bir daha asla geçilemeyecekti. Bu gidişe bir dur denilmeliydi. Ama artık çok geçti. Alın size Leyla ile Mecnun dizisinden bu olaya ve sürece ince bir gönderme :
Şimdi bu adam mı kurtaracak ülkeyi?
Dönelim IMF'ye bu kan emici ülkemizde 66 yılda 8 Cumhurbaşkanı ve 37 hükümet geçirdi. Son dönemde sıkı para politikaları, mali disiplin, bankacılık sisteminin denetimi ve TL'den altı sıfır atılması gibi operasyonlarla başarılı bir politika izleyen devlet 2008 de küresel ekonomik krize karşı IMF ile stand-by imzalamayarak olumlu bir adım daha atmış oldu. Bu arada bankacılık sisteminin denetimi derken kastettiğim BDDK'dır. Bunu da ilk gündeme getiren Kemal Derviş'tir. Yiğidi öldürdüm bari hakkını yemeyeyim. Neyse sonuç olarak 66 yıl sonra IMF ye olan borcumuzu bitirip borç veren ülke konumuna geldik. Ama bu namert IMF'ye fazla yüz vermememiz gerektiğini düşünmekteyim. Ayrıca IMF kundakçıları ( Jean Ziegler'in tabiri) sanırım artık yakamızı rahat bırakabilir. Bir daha Kara Çarşamba'lar yaşamamak ümidiyle sözlerime son verirken sizleri şu fıkrayla baş başa bırakıyorum :
Çobanın biri dere kenarında koyunlarını otlatıyormuş. Tam o anda, yanına bir Cherokee Jeep yanaşmış. Brioni gömlek, Prada ayakkabılar giyen, Ray-Ban gözlüklü ve Stefano Ricci kravatlı bir sürücü, aşağıya inip, çobana sormuş. Kaç tane koyunun olduğunu bilirsem, bana onlardan bir tanesini verir misin? Çoban, bir adama bir de koyunlarına bakmış; "Tamam" diye cevap vermiş. Genç adam arabasını park etmiş. Telefonunu bilgisayarına bağlayıp, bir NASA sitesine girmiş, GPS'ini kullanarak yeri taramış, bir database ve logaritma ile doldurulmuş 60 excel tablosunu açmış ve 150 sayfalık bir rapor basmış. Ardından, çobana dönerek; "Tam 983 adet koyunun var" demiş. Çoban da "Doğru" diye cevap vermiş, "Koyununu alabilirsin". Genç adam koyunu almış ve jeep'inin arkasına koymuş. Bu kez çoban genç adama dönüp; "Peki... Senin nerede ve ne iş yaptığını bilirsem, koyunumu geri verir misin?" diye sormuş. Adam da "Evet neden olmasın" diye yanıtlamış. Bunun üzerine çoban; "Sen IMF uzmanısın" demiş. Adam hayretle sormuş; "Nasıl oldu da bildin?" Çoban "Çok basit" diye cevap vermiş. "Buraya çağrılmadan geldin, bu bir. İkincisi benim bildiğim bir şeyi bana söylemek için benden bir koyunumu istedin. Üçüncüsüne gelince, bir ..oktan anlamıyorsun, çünkü köpeğimi aldın..
Yorumlar
Yorum Gönder